7 Eylül 2011 Çarşamba

Var mı yok mu?

Biri ilişkilerimi eskittiğimi söylemişti. Sanırım zaman aşımına uğruyorlar. Daha umursamaz ve isteksiz oluyorum zaman geçtikçe herşey için. İlişkiler de onlardan biri. Ama bakınıyorum etrafımdaki herşeyi zaman bir şekilde tüketiyor. Canlı, cansız herşeyi.. Bu da suçu zamana attığım şeylerden sanırım.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Ev

Bunca yıl evimde yalnız kalmayı dilerken kendimi şu 2,5 aylık süreçte yalnız kalmamak için elimden geleni yapıyor buldum. Başta eğlenceli gibiydi ama artık sanki huzurla hüzün karışımı bir şeye dönüştü. Huzur beni rahatsız ediyor, sıkılıyorum. Anladım ki huzur bazılarına göre değil onlardan biri de benim. Kendi başına kalmaktan çekinenlerdenim -hala bir yalnız olmama çabası- ki var mı böyleleri bilmiyorum. Sessizlik ve sonrasında boğulduğum düşünceler sandığım kadar da eğlenceli kılmıyor bu durumu. Ama bu gece ben ve kedim kaldık yine başbaşa. Sonuçta sevgilim, arkadaşlarım sürekli evdeki bu sessizliği bozacak değil ya oluyor arada böyle. Nasıl geçecek diye düşünmüyorum, sonuçta zamanın durduğuna daha önce hiç rastlamadım. Geçecek. Biliyorum. Yalnız yatmaktan korkan küçük bir çocuk gibiyim..

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Sıkıldım

Ben çok sıkıldım. Masumiyeti kendilerine göre tanımlayanlardan ve uygulamaktan çekinmeyenlerden. Sıradan bir tanım olması sorun değil "fakat açık görüşlüyüm "seks" beni sizin gibi korkutmaz aa bak seks bağırıyorum seks!" gösterilerinden sonra etrafa savurdukları yargıların çelişkisinde boğulmalılar. Kendileri için geçerli olan özgürlüğü başkasına tanımıyorsan zaten öl canım. Ayrıca içindeki öfke kime neye bilmem ama mide bulandırıyo.

İsim

Üstünü çizemediğim isimler, inatla canlı tuttuğum, üstesinden gelemediğim kırgınlıklar ve hatalar iradem dışında varoluyorlar. Bunun değişmesi gerektiğini öğütleyen cümleleri duymuyorum. Boşuna uğraşıyorlar.  Onlara dokunmayan patolojik sorunları kendilerine sıkıntı etmeyi kessinler. Daha başka şeyler var..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Düşününce

İyi, kötü ve yalnızlığın "bir" tanımı yok. Sonsuz bir niteleyen sözler okyanusu.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Blue Russian

Bir kedim olsun istiyorum-ki var bi tane-ismini ALENGİR koyacagim. Ne kro ay sevimli degil mi? Baskalarinin adina konusanlar var bir de olarin adi da LÜMPEN olsun.

31 Temmuz 2011 Pazar

Fare

Kucuk bir farenin ne kadar buyuk bir dunyasi olur dusunsenize. Ne kadar buyuk! Buyuklugu karsisinda hayrete dustugumuz yapitlarin onlaraa gore daha, daha, daha buyuklerini oturmus seyrediyorlar. Kendilerine ait olmayan buyuk binalarla dolu bir Dunya'nin sakinleri ve sahip olamadiklari mulklerin multecileri onlar. Kendi hayatlari disinda kalan bir suru, baska hayatlar.. Bir yerlerde umursamadiklari kocaman isler gerceklesmekte. Biz de umursamiyoruz.

Düş

Bir şeylere/yerlere ait olma ve onlara ulaşma çabası adina yaptığımız şeyler çok çılgınca. Ve sonra onlar olur birer düş kırığı.

Kehanet

Hayatin boyunca "daha iyisini yapabilirdim cunku daha iyiyim" halisunasyonuyla besleneceksin. Gercek olanla eger bir gun karsilasirsan o gun açlıgının basladigi gun olacak. Her zaman kucumseme kapisindan kacip gideceksin. Takilip dusersen etrafa savurdugun deli kahkahalardan birini atmak icin orada olacagim.

26 Temmuz 2011 Salı

Amy

Hemen klavye basina gecmek, resim paylasip yorumlar yazmak istemedim. Bu yuzyilda hayranlik duydugum bir kac isimden biri benim icin Amy. Ama farkediyorum ki Amy sahit oldugumuz bir efsane olmaktan ote su dunyada hicbir sey uretmemis bunun bilincinde olan kompleksli etrafta dolanan sacmaliklar ve kendinden olmayani kendi dogrularini esas almayanlari harcayan tipler icin turnusol kagidi gorevi de goruyormus. Zor olacak biliyorum ama rica ediyorum; susun.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Konuşma sırası bende

Aynada ne görüyor olmalısın veya bugüne geçmişten neler taşıdın ki bu kadar acımasızsın? Ayrıca sahip olduklarının gerçekten yeterli olduğunun inancına bir anda nasıl kapıldın? En ufak bir sözle komplekslerin gün yüzüne çıkıyor, bunun farkında mısın? O denli defolu gözüküyorsun ki buradan senin için üzülüyorum. Hem de çok. Yıkmak istediklerinden çok daha kötü durumdasın. Yazık, bizim senin için düşündüğümüz sıfatlarla sesleniyorsun insanlara, söylemeli miyiz artık bilmiyorum? Çünkü biz seni o sıfatlarla tamamladık. Sen "öylesin". Uyan.

12 Temmuz 2011 Salı

Malesef

Kendi zamanında kısa yolculuklar yapanlardan farklı ben daha çok oralarda yaşıyorum, geçmişte. Endişe veya pişmanlıkla besleniyor olsaydım kapladığım alan için özür diliyor olurdum.

Gitti ama burada

Varlığını hayatımdan çekip koparmış insanlar var ama beni hala rahatsız ediyorlar. Rüyalarımdalar, sadece rüyalarımda. Onları arıyorum, bulmaya çalışıyorum. Kaybettiğimi bu denli bilincimin en alt kademelerine özenle iter saklarken sürekli rüyalarımda dolanmaktalar. Hiç kendinizden korunmanız gereken zamanlar oldu mu? Arada bir gelir başıma. Bu da onlardan biri. Diyorum ki kendime; kes artık rüyalarda savaşmayı, korkaksın anladık rahat bırak en azından kendini.

Sorgu

Hayatın tatmin edebildiği insanlar da var farkındayım. Ama her nedense görmek istediğimi görürüm ben. Neyse genel olarak sıyrılıp kaçıp gitme arzusu içinde delirmekteyiz NEDEN? Nedir bu karşı koyamadığımız hoşnutsuzluk. Sürekli bir kaosun içine çekenlerden bıktık biraz sessizlik arayışı derken artık hayatımızın tek mottosu haline geldi bu "kurtulmak istiyorum buralardan"

6 Haziran 2011 Pazartesi

Evren'in küçük şakası

Bir deli, iki deli, üç deli.. Hayatımdan suretler geçer durur. Bana kaldı bir kaç isim ve bugün bir de elimde ihaneti. Dün oyun kural dışı bir kaç hamle yüzünden dağıldı, gitti, bozuldu. Ben hiç küsmezdim, küsmedim. Küçüktük yapmadım, büyüdük o yaptı. Kayıplar artık umrunda değil çünkü birileri onun obsesyonuna dokundu. Tabi acıtır. Hayatımı ayakta tutan her bir sütun çökmekte.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Ego

Bazen çok üzülüyorum bizim için. Nasıl bir illüzyon bu ego, hayret bir şey. Halisinatif gerçeklikten kopma hali yaratıyor. İşin kötü tarafı sahibine salgılattığı endorfin veya yaşattığı orgazmın bizim için aynı müthiş patlamalar yaşatmıyor olması. Etrafındakilerin ruhuna nasıl delikler açtığ,ı nasıl bir yıkıma neden olduğunun bilincinde olmadan yaşıyorlar. Ne mutlu onlara. Fakat küçümsenmekten kaçamıyorlar. Çünkü onlar bu denli yüceltirken benliklerini insan ister istemez pisliklerinin arayışına geçiyor, nitekim buluyorsun.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Onlar

Dediler ki, bazıları sakat doğar, bazıları sonradan. Bazı şeyler hep tabudur, bazılarını kasabanın yeni şerifi koyar. Sonra bazı şeyler vardır durman gerekir hatta susman fakat kimileri vardır ki çok fena. Onlardan olma. Onlar sığdırmaya çalıştıkları kaptan taşar, akar gider ve geri dönmezler. Dediler, olmadım. İçimdeki hırs beni itilmeden önce atlamaya zorladı "kaba".

1 Mayıs 2011 Pazar

Sen

bir dünya dolusu yabancı ve kavgaları .. sen bizlere sunduğun tiyatral benliğin altında ezilirken birileri kendi gerçeğiyle yüz yüze
bu kanındaki akyuvarlar gibi farketmeden seni gerçekliğinden kaçıran bir sistem aslında.
sen sahip olmadığın cesaretten bihaber dolanırken, ben seni gördüm.

14 Nisan 2011 Perşembe

Kalmadı

Onlara dair ne varsa onların kalsın.
"Gürültülerinde kendileri boğulacak bir gün." emin misin?
Belki de hiçbir şey senin için adaleti sağlamaz? Senden başka kimse senin için savaşmaz?
 Bugüne kadar olmamış, peki ya bu yarına duyduğun umut?
 Ne kadar yersiz farkında mısın?
Değilsin, olma.
Tutunacak umut ve inançtan öte kalmadı hiçbir şey..

Hâla

Gün başlar, uyanırsın. Alışkanlıklar detayları yutar. Sonra gözüne takılır. Grilerin içinde kırmızı ve ilginç. Oradadır. Gün devam eder, biter. Yeni bir gün, bir gün daha ve bir gün daha. Gözlerin üzerinde ve hala orada. Hikayeniz başlar.

Üzerinden uzunca bir zaman geçsede hala orada. Hala saçları kısa ve hala 15 yaşında. Bu zaman diliminde olmasa da bir yerlerde birbirinizi fark ettiniz, ilk defa elini tutuyorsun ve ilk defa öpüyorsunuz birbirinizi. Düşününce, ilahi ne varsa her şeye kanıt bu olanlar. Başka nasıl tarif edilebilir ki yoksa? İsmi, sadece ismi, hala göğsünde ağırlıksa ve daha güçlüyse uyarılman için kendi isminden bile onun ismi, hala yaşanıyor bunlar, hala oradasınız, belki başka bir zaman dilimde, başka bir yerde, başka bir paralelde..

12 Nisan 2011 Salı

Boş konuştum

Sahip olmasını istediğimiz şeylere duyduğumuz arzu veya olmamasından kaynaklanan endişenin getirdiği inanç, bedenin bir hastalığa karşı direnç kazanması ya da bir şekilde kendini koruması falan mıdır? Dine duyduğumuz inanç, ölümden sonrasına olan inanç, ruhun varlığına duyduğumuz inanç..
Sonuçta hayatımızı endişelerimiz ve arzularımız yönlendirdiğine göre inançlarımız da bu yönde şekilleniyor olabilir. Ve bir kaç akıllı bundan yararlanmak adına bize sistemi önceden kurmuş bir biçimde "al bu din, bu da tanrı. o bunu bunu ister. bana öyle dedi" diyor olamaz mı. Ayrıca yarattıkları tanrı anlayışı da o kadar insani "defolar" taşıyor ki ilahi olduğuna pek inancım kalmıyor. İdealimdeki tanrı yaratılandan farklı, öfke problemi olmamalı, egosu olmamalı, bencil olmamalı ve gerçek adaleti kavramış olmalı. Ah bir de tahammül ve hoşgörü.. Bu dinin ve tanrının en çok ihtiyaç duyduğu şey. Bazen bir sakin olun ya diyesim gelmiyor değil kendisine ve inananlarına..

31 Mart 2011 Perşembe

İnsan

Bir kaç gündür inanılmaz saçma durumlara şahit oluyorum. O kadar ki, sanırım "insan" kavramını ciddi ciddi sorgulamaya başladım. Hayır çünkü pek bir yere sığdıramıyorum. Mesela Nietzsche'nin bizi hayvan ile üst insan arasında köprü olduğumuz düşüncesi bana geçiş dönemlerinin ne kadar iğrenç dönemler olduğunu düşündürür. Gerçi bu sonlanmayacak bir durum, kimsenin üst insan olduğu yok. Ama bu geçiş döneminde hayvani içgüdüler tarafından ele geçirilmiş fakat hayvanlardan farklı olarak her şeyin bencilce kendimizin ilan eden hiç bir organizma, canlının yapmayacağı, yapamayacağı acıları ve yıkımları yaratan bir varlık olarak sürece devam ediyoruz. Sonu gelmeli sanırım artık, ne bileyim kahinin de(Baba Vanga) dediği gibi sınırlar kalksın, sınıflar kalksın komünizm falan gelsin. Ya da başka bir şey olsun. Yoksa bir gün şahit olduğum şeyler karşısında oracıkta beyin ölümü gerçekleştiricem. Belki de sorgulanması gereken benim normlarım. Oh yeah!

29 Mart 2011 Salı

Yok ki

Günlerdir garip bir ağırlık taşıyorum üzerimde. Sebebi olmayan puslu günlerden değil, sebebi çok. Buna rağmen herhangi bir yolla dışa vurma ihtiyacı hissetmedim. Öylece duruyorum. Emin olduğum herşey bana göz kırptı; 

"Fazla güvendin, çabalamadın"

Biliyorum sadece bekledim. İyi olmasını, atlatmayı. Yaptığım tek şey sessiz kalmak, sabretmekti. Ne bekliyordum ki! Kimse gelmiyor elini tutmaya, yardım etmeye.. En yakınındakilerin gözlerinin içine bakıyorsun, konuşmak gerekmiyor sanıyorsun. Belki yardım ederler? Belki sadece biraz daha iyi atlatmanı sağlarlar? Sanırım henüz böyle birini kazanmadım. Henüz böyle bir şeye sahip değilim, belki oldum ama kaybetmekte üstüme yoktur..

24 Mart 2011 Perşembe

Ötenazi

Gözlerimin önünde kuruyorsun saatini
Dolanmış boynuna bağımlı olduğun
Tamam, görmüyorum farz et boğulduğunu

22 Mart 2011 Salı

Bitsin

Bazı zamanlar geliyor,
kabustan uyanışımın rahatlığıyla sonlandırmayı diliyor buluyorum kendimi,
o çözümsüzlüğün içinde boğuluşum,
kendimi bırakmama inadım...
gerçi biliyorum bir yerden bir şekilde geride kalacak herşey,
o zamana kadar bitmiyor kavgam,
boğazımda hissediyorum,
gözlerim ağrıyor,
ben çok yoruldum.

21 Mart 2011 Pazartesi

Düşündüm de

Başka bir paralel evrenden falan olmalısın. Yani ne biliyim?! Gerçek olmayacak kadar yanlışsın...

Erasmus

"Alem benim için ne derse desin, 
en deliler arasında bile deliliğin kötü bir ünü olduğunu bilmez değilim, buna rağmen iddia ediyorum, ilahi gücüyle hem Tanrıları hem de insanları neşelendiren tek varlık benim, sadece ben."

di mi?
konumuz bu aslında. sürekli sorgularım bu kadar yanlış içinde benimki sadece yargılanan. neden?
o insanlar-yargılanmayan diğerleri- kendileriyle dalga geçmeyi bildikleri için midir yargılanmamaları? yoksa bi hile mi vardır bildikleri?

12 Mart 2011 Cumartesi

Varsayalım

..dünya minor bi doğrudan ibaret.

Aptal kutusu

Sanirim dunyanin en haksizliga ugrayan seyleri televizyonlar. Hayir yani butun insanligin aptalligi ustlerine kaliyor sanki. Bu elestirim elitist bir tavirla kadin programlari cok fena seklinde olmayacak cunku bizi, toplumu yansittiklari cok asikar. Sorun sadece onlar olsa keske. Bazen acikcasi insanligimdan utanmiyor degilim. Tecavuz dekoltendir hocam diyenler, iklim bayraktarlar, kayip ariyorum diye cikan katiller, es ariyorum diye rezil edilenler, fasist söylemler, demokratcilik oynayanlar, yalandan liberaller, sistemin göbeğinden "fuck the system, hehehe anarsistiz biz" diye bagiranlar.. Tamam anladik bir seyler ters gidiyor ama bu ne? Ciddi vakit ayirdigim bir sey degil televizyon izlemek ozellikle bu sene fakat su durumda yakaladiklarim beni rahatsiz ediyorken izlemekten keyif alanlarin maruz kaldigi seyleri dusunmek bile istemiyorum. İsin ilginc tarafi kendini dalga geciyor, tipleri tripleri eglence konusu yapiyorken insan bi sure sonra kendi kaptiriyor ve izliyor bulmasi. Yani bizim aptalligimiz kavramsallastiralim derken "biz"den koparip trafik canavari gibi sacma bir kavrami suclu adletmek bana yemekteyizdeki tiplerden daha gulunc geliyor.

- Posted using BlogPress from my iPhone

9 Mart 2011 Çarşamba

Hayır yani yasakları pek severiz ondan


Toplum olarak bize yasak adı altında empoze edilenleri kabullenmekte ve bunu diğer insanlar için de kabul ettirmeye çabalamakta üstümüze yoktur, biliriz. "Benim yapamadığımı neden o yapsın ki" kompleksi hepimizde daha çok küçükken kendini göstermiş birşeydir;  ilk argümanınız budur. "Neden onlar da yapmıyorlar ki?"
Bir de şey vardır kendi doğruların dışında çıkan seslere tahammül edemeyiz. Sinirlenir, dinlemek yerine bastırırız. Kendimizi o düşüncenin onurlu askerleri ilan eder savaşırız. Ama neden yani? Ortada bir çatışma yoktur. Neyse uzun lafın kısası biz yasakları severiz bize dokunsada ses çıkarmaz sadece yerimizde homurdanırız. Mesela ben.

7 Mart 2011 Pazartesi

Hrant Dink

"Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır."

Hangisi daha saygındır? Kurban olmamak adına varlığını hiç birşeye dokunmadan sürdürebilmek mi,yanlışı devirebilme çabaların adına benliğini ortaya atmak mıdır? 
Yoksa berraklığını kaybetmiş bir çoğunluk için savaşmak, yanlışı meşrulaştırmak mı?
Peki bunların ödülleri ve diyetleri nelerdir? İnsan hayatını neyin karşısına koyabiliriz? 
Hangisinin bedeli olabilir? 
Ruhlarına bunlar yüzünden el koyulanlar ne cevap verirdi bu sorularıma?


...

 Uzun süredir blogumu hortlatmak vardı aklımda...
Umarım bu sefer yazma konusunda istikrar gösterebilirim.